Türkiye’deki erken şartlı tahliye reformu siyasi mahkumlara yönelik riski artırdı

 Protestors gather in front of the Palace of Justice in Istanbul to show support for critical journalists who were jailed for "collaborating with terrorist organizations" in 2016. Sedat Suna/EFE.


2018’den bu yana iktidar partisi AKP’nin fiili koalisyon ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) mafya lideri Alaattin Çakıcı da dahil olmak üzere kendi destekçilerinin serbest kalmasını sağlayacak bir erken tahliye yasası istemekteydi. Bu erken tahliye yasası çoğunluğu siyasi mahkum olan ‘terör suçları’ mahkumlarını kapmamaktadır. Hükümet insan haklarına saygı duyması için yapılan ulusal ve uluslararası çağrıları dikkate almadı ve erken tahliye ve denetimli serbestlik yasası değişikliğini siyaseten kendisine uygun olacak şekilde yaptı. Ve böylelikle siyasi mahkumları yalnızca insan hakları ihlalleri noktasında değil COVID19’a maruz kalma bakımından da tehlikeye attı.

Başlangıçta yasanın kapsamına dair AKP ile MHP arasındaki görüş ayrılığı ve hükümetin seçmenlerin muhtemel (olumsuz) tepkisine ilişkin endişeleri yasanın yapımını iki yıl erteledi. Fakat, COVID19 salgının Türkiye’yi de vurması üzerine -15 Haziran itibariyle 179,000 bulaşı, 4825 ölüm meydana gelmiştir- iktidar partisi ve MHP yasama sürecini hızlı bir şekilde başlattı ve 7242 sayılı yasa 13 Nisan’da kabul edildi.

Türk hükümeti eşitlik ilkesine uysa ve siyasi mahkumlara karşı ayrımcılık yapmasaydı, yasa değişikliği ülkenin insan hakları ihlallerine dair sicilinin düzeltme potansiyeline sahipti. Fakat, iktidar partisi siyasi mahkumları özellikle yasa kapsamı dışında tutarak bu fırsatı heba etti.

Yasanın görüşmeleri sırasında ulusal ve uluslararası barolar ve insan hakları örgütleri tarafından hükümete ve ortaklarına pek çok çağrı yapıldı ve yasa bağlamında BM İnsan Hakları Komiseri Michelle Bachelet, BM İşkenceyi Önleme Alt Komitesi ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin tavsiyeleri doğrultusunda mahkumlara eşit muamele etmeleri ve özellikle siyasi mahkumlara karşı ayrımcılık yapmamaları istendi.

Türkiye’nin aşırı sert anti-terör yasaları kapsamında hapsedilen binlerce insanın iddianamelere yakından bakıldığında hiçbirinin gerçekte şiddete başvurma ya da tehdit dahil terörist bir aktivite nedeni ile hapsedilmediği görülecektir. 

Yasadan önce, mahkumlar cezalarının üçte ikisini çekmek zorundaydı ve üçte ikilik süreyi tamamlamadan iki yıl önce denetimli serbestlik yoluyla serbest kalabilirdi. Örneğin, dokuz yıl cezaya çarptırılan bir kişi cezaevinde altı yıl ceza hapis cezasını çekmek zorundaydı fakat dördüncü yılın sonunda erken tahliyeye hak kazanabilirdi. Fakat bu durum verilen cezanın dörtte üçünü çekmek zorunda olan ve dörtte üçünü tamamlamadan bir yıl önce denetimli serbestlikten yararlanabilen anti-terör maddelerinden mahkum olanlar için söz konusu değildi. Bu nedenle anti-terör maddelerinden dokuz yıla hapis cezasına çarptırılan bir kişi beş yıl dokuz (hapis) cezası çektikten sonra serbest kalabilmektedir. (69 ay)

Reform yasası “terör suçlularının” durumunu daha da kötüleştirdi: (terör suçluları dışındaki mahkumlar hariç) hapis cezasının cezaevinde çekilmesi gereken oranı yarıya indirmiş ve denetimli serbestlikte geçirilebilecek süreyi iki yıldan üç yıla çıkarmıştır. Böylece, değişiklikten sonra dokuz yıla hapis cezasına çarptırılan bir mahkum -terör suçlusu denilenler hariç- 18 ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest kalabilecektir. Fakat bu süre terör suçlusu denilenler için halan 69 aydır.

Mahkum Türü

Verilen Ceza

15 Nisan 2020 tarihli değişiklikten önce

Değişiklikten sonra

Terör suçlusu

9 yıl

69 ay hapis cezası çektikten sonra şartlı tahliye yolu ile serbest kalabilir.

Aynı

Diğer

9 yıl

48 ay hapis cezası çektikten sonra şartlı tahliye yolu ile serbest kalabilir.

18 ay hapis cezası çektikten sonra şartlı tahliye yolu ile serbest kalabilir.

 

Terör suçlularını böyle bir yasa kapsamı dışında tutmak makul görünebilir, fakat Türkiye’nin anti-terör yasalarını ısrarlı bir şekilde kötüye kullanması ve ülkede hukukun üstünlüğünün sürekli gerilemesi on binlerce kişinin gerçek bir terörist faaliyete dair hiçbir delil olmaksızın hapis edildiği anlamına geliyor.

Terör suçları sıklıkla kamuoyunda duygusal tepkileri yükseltip öç alma ve adalet çağrılarını celp etse de, Türkiye’de “terör suçlaması” çoğunlukla gerçek şiddet suçlularını cezalandırmak için değil siyasi muhalifleri susturmak için kullanılmaktadır. Örneğin, yeni yasa ile yolsuzluk, organize suç ve şiddet suçları (örneğin Alaattin Çakıcı), uyuşturucu bağlantılı suçlar ve cinsel suçlardan mahkum olanlar serbest kaldı. Fakat ödüllü yazar Ahmet Altan, yüzlerce avukat ve gazeteci hala cezaevinde. Yasa değişikliği ayrıca sayıları şu anda 43,000 olarak tahmin edilen tutukluları serbest bırakmak için de bir düzenleme getirmedi.

8 Temmuz 2019’da Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic şöyle dedi:

“Terörizm ve bir suç örgütü üyeliğinin aşırı geniş bir tanımına sahip olan yasalar ve yargının onları daha da genişletme eğilimi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin birçok kararında da kanıtlandığı gibi Türkiye'de yeni bir sorun değil… (B)u sorun son zamanlara daha önce görülmemiş bir seviyeye ulaştı… Bu yargılamalar tutuklu yargılamanın keyfi şekilde uygulanması ile de birleşince Türkiye’de birçok insan hakları savunucusu dahil olmak üzere birçok kişinin hayatını haksız bir şekilde altüst ediyor. ”

Tutuklu Avukatlar İnisiyatifi’nin bir araştırmasına göre Türk savcıları 2013 ve 2018 yılları arasında 285,168’i erkek ve 52,435’i kadın olmak üzere toplam 337,722 kişiye silahlı terör örgütüne üye olma suçlaması yöneltti. 2019 istatistikleri henüz yayınlanmamış olsa da 2019 yılı sonu itibariyle bu sayının 400 bine yükselmiş olduğunu görmek şaşırtıcı olmaz.

2015’ten bu yana AIHM, BM İnsan Hakları Komitesi ve BM Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu on üç farklı kararla Türkiye’nin anti-terör yasalarının Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları anlaşmaları ile çeliştiğine karar verdiler. Türkiye’nin aşırı sert anti-terör yasaları kapsamında hapsedilen binlerce insanın iddianamelere yakından bakıldığında hiçbirinin gerçekte şiddete başvurma ya da tehdit dahil terörist bir aktivite nedeni ile hapsedilmediği görülecektir. Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Nacho Sanchez-Amor’un 24 Aralık 2019’da, dediği gibi: “Yani, herkes mi terörist? Terörizm suçlamasını her şey ve herkes için kullanırsanız, günün sonunda hiçbir şey ve hiçbir kimse terörist değildir.”

Türk hükümeti eşitlik ilkesine uysa ve siyasi mahkumlara karşı ayrımcılık yapmasaydı, yasa değişikliği ülkenin insan hakları ihlallerine dair sicilinin düzeltme potansiyeline sahipti.

11 Haziran’da, ana muhalefet partisi CHP yasanın iptali için Türk Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. Bu başvuruda CHP yasa değişikliğinin eşitlik ilkesi, ayrımcılık yasağı ve yaşam hakkını ihlal ettiğini iddia etti. 

Ama maalesef adalet olasılığı zayıf. İktidar partisi (AKP) AYM’nin yapısını iki kez -2010 ve 2017’de- değiştirdi. Bugün, on beş AYM hakiminin on ikisi iktidar partisi AKP’nin kurucuları olan önceki cumhurbaşkanı Gül ya da mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından seçildi. Bu nedenle, siyasi mahkumlar için bir destek kampanyası -CHP’nin 7242 sayılı Kanun’un diskriminatif maddelerinin iptali için açtığı davayı destekleyecek koordineli bir kampanya- acil olarak gereklidir.

Anayasa Mahkemesi iptal davasını kabul edilebilir bulursa, diskriminatif maddeleri derhal iptal edebilir ya da iptal hükmünün etkisini (bir yıldan fazla olmamak üzere) erteleyerek yeni yasa çıkarılmasına imkan tanıyabilir (ertelenmiş iptal). Derhal iptal durumunda, siyasi mahkumlar mevcut yasadaki duruma nispeten önemli ölçüde erken şekilde serbest kalabilir. İptal hükmünün ertelenmesi durumunda ise yeni yasayı beklemek zorunda kalacaklar. Her durumda, bizim onları unutmamıza ihtiyaç duyacaklar. Uluslararası toplum Anayasa Mahkemesi’ni siyasi baskıya boyun eğmemesi ve uluslararası hukuk, uluslararası insan hakları anlaşmaları ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından korunan evrensel prensipleri takip etmesi için cesaretlendirerek onları destekleyebilir ve onlarla dayanışabilir.