Türkiye'deki hak savunucularını kim savunacak?

/userfiles/image/Akgun_Images_098-18-21.jpg


Kısa bir süre öncesine kadar, uluslararası insan hakları üzerine çalışan akademisyenler ve uzmanlar, Türkiye'yi umut verici bir demokratik dönüşüm hikayesi olarak görüyordu. Ancak bugün Türkiye'de hem insan hakları hem de insan haklarını savunanlar giderek daha fazla risk altında. Özellikle 2016 yılındaki darbe girişiminden bu yana Türkiye, demokrasiyi savunanları sistematik şekilde hedef alarak, denetim altına alınmış bir yargı ile hak kısıtlamalarını yoğunlaştırmaya başladı. Binlerce gazeteci, akademisyen, avukat ve hükümet muhalifi işlerini kaybetti; karalama kampanyalarının hedefi oldu veya mahkemelerde terörle bağlantılı suçlardan ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretten yargılandı.

Ülkede sivil toplumun sesini en çok yükselten kesimleri sistematik olarak baskıya uğruyor. Bu, demokrasiyi savunanların haklarını savunabilecek avukatlara olan ihtiyacı artırıyor. Ancak günümüz Türkiye'sinde artık sadece mesleklerini yasalara uygun olarak icra etmeleri nedeniyle avukatlar da bizzat hedef alınıyor.

Darbe girişiminin ardından iki yıl süre ile ilan edilen  olağanüstü hal 2018'de sona ermiş olsa da, ülke artık kendisini sözde “kurumsallaşmış OHAL uygulamaları” içinde bulmuş durumda. Bu, olağanüstü halin sona ermesinden sonra yürürlükten kalkması gereken bazı olağanüstü hal kararnamelerinin kullanılmaya devam ettiği veya olağanüstü hal sona erdikten sonra, olağanüstü hal kararnamelerinde bulunan hükümlerin aynısını içeren ve böylece getirilen kısıtlamaların varlığını meşrulaştıran yeni kanunların kabul edildiği anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, demokrasideki denge ve denetlemeye tabi olmayan OHAL düzenlemeleri benzeri kanunlar, Türkiye'de hâlâ temel hak ve özgürlükleri kısıtlamak için kullanılmaktadır. 

2016 yılından itibaren avukatlara yönelik saldırılar kurumsallaşmış ve sistematik hale gelmiştir. Avukatlar soruşturulmakta, gözaltına alınmakta ve müvekkillerini mahkeme salonlarında veya karakollarda savunurken kendilerini güvende ve özgür hissetmemektedir.  Bu, avukatların artık sağlıklı bir demokraside olması gerektiği şekliyle mesleklerini icra edemedikleri anlamına geliyor. 

Bu hissi, Lawyers for Lawyers (Hollanda) ile işbirliği içinde Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi (Türkiye), Eşit Haklar için İzleme Derneği (Türkiye), Hollanda Helsinki Komitesi (Hollanda) tarafından ortaklaşa düzenlenen bir etkinliğe katılan Türkiye'den bir grup avukat  da dile getirdi. Mayıs 2021'de  Savunmasız Bir Savunma (A Defenseless Defense) başlıklı raporun yayınlanmasıyla aynı zamana denk gelen etkinlik, Türkiye’deki avukatların ve baroların günlük insan hakları faaliyetlerinde yaşadıkları artan baskıyı ve bunun sonucunda Türkiye'de ortaya çıkan dayanışma hareketlerini ele aldı.

Geçmişleri ve sebepleri ne olursa olsun hükümet muhaliflerinin, herkesin haklarını koruması ve geliştirmesi gereken devlet tarafından tehdit edildiği, saldırıya uğradığı ve zulme uğradığı Türkiye gibi ülkelerde, avukatların hak ihlaline uğrayanları mahkemede savunması elzemdir.

Avukatlardan Özlem Zingil, avukatların “hak savunucusu kimlikleri” nedeniyle baskıya maruz kaldıklarını ve temsil ettikleri kişiler nedeniyle sıklıkla hedef alındıklarını açıkladı. Örneğin, bir avukatın müvekkili terör örgütü üyeliği iddiasıyla yargılanıyorsa, avukat da örgüte üye olmakla suçlanabilmekte ve avukat aleyhine kullanılan deliller müvekkili ile mesleki ilişkisini içerebilmektedir.

Ezilenlerin Hukuk Bürosu üyesi Sezin Uçar, devam eden davasında aleyhine kullanılan deliller arasında müvekkilleri hakkında düzenlenen basın toplantılarına katılmak olduğunu açıkladı. Sonuç olarak, Uçar şu anda  “terör örgütü propagandası yapmak” ve “terör örgütü üyeliği” ile suçlanmakta. Uçar, avukatların haklarının kısıtlanmasıyla müvekkillerinin adil yargılanma haklarının da otomatik olarak kısıtlandığını açıkladı. Avukat Benan Molu da bunu yineleyerek “[bunların] hem avukatları hem de temsil ettikleri müvekkilleri susturmaya ve cezalandırmaya yönelik siyasi saikli girişimler” olduğunu ekledi.

Hükümet sadece halihazırda savunma görevini üstlenen avukatlara saldırmıyor. Gelecek kuşak hukukçular yani hukuk fakültesi öğrencileri üzerinde de bir baskı söz konusu. İnsan hakları ihlallerini kınayan bir basın toplantısına katılan öğrenciler, avukatlık ruhsatı alamama riskiyle karşı karşıya kalabiliyor. Uçar'a göre, aşağıdaki mesaj açık ve net: ‘... öğrencilik döneminde, yani hukuk fakültesi öğrencisiyken, hiçbir açıklamaya katılmayın, hiçbir demokratik hakkınızı kullanmayın. Mevcut otoriter rejim nasıl bir avukatlık istiyorsa ona göre hareket edin. Sessiz kalın, sesinizi çıkartmayın, bir protesto gösterisine katılmayın, düşüncelerinizi özgürce ifade etmeyin.” 

Ancak avukat Kemal Aytaç, avukatların umutsuz olmadığını ve Türkiye'de temel hak ve özgürlükler için direnmeye ve mücadeleye devam ettiklerini açıklıyor. Bu direnişin bir örneği ise Adalet Nöbeti’nin başlatılmasıdır. Aytaç, 2017'de eleştirel bir yayın organı olan Cumhuriyet gazetesine düzenlenen ve üç avukatın da gözaltına alınmasına neden olan bir polis operasyonu sonrasında eylemin düzenlenmesi çalışmalarına dahil oldu. Avukatlar için dayanışma yürüyüşü olarak başlayan süreç, “ ... herkesin hakkına hukukuna sahip çıkılan” bir eyleme dönüştü.  Aytaç, hak ihlaline uğrayanlar için adalet talep etmeyi amaçlayan barışçıl dayanışma hareketinin bir parçası olduğu için “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme ve yönetme” suçundan yargılandı. 

Sonunda beraat etmesine rağmen, Haziran 2021'den beri Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretten yargılanıyor. Aleyhinde kullanılan deliller arasında, Avukatlık Kanununda yapılan değişikliklere yönelik eleştirileri de yer alıyor. Benan Molu, bu değişikliklerle birlikte avukatların artık hangi baroya üye olacaklarını seçmek zorunda kalacaklarını açıkladı. Bu, mesleği kutuplaştıracak ve anti-demokratik uygulamalara karşı çıkan baroları riske sokacaktır. Durum sadece avukatlar için riskleri artırmakla kalmayacak, aynı zamanda hedef alınan bir baro üyesi tarafından temsil edilme konusunda artık daha fazla tereddüt yaşayacak olan mağdurlar için de riskleri artıracaktır. 

Ancak hak ihlali mağdurları, kimsenin kendilerini objektif olarak savunacağına inanmazlarsa, insanlar bireysel veya toplu olarak mahkemede adalet aramayacaktır. 

BM Hâkim ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü Diego García-Sayán, 2016 yılından bu yana yaşanan gelişmeler ışığında, Türkiye'nin hakkında en sistematik haber  aldığı ülkelerden biri haline geldiğini belirtti. Raportör, Türkiye'de avukatların hedef alınmasını “devam eden otoriter bir proje” olarak değerlendirmekte. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor, Türkiye'deki tüm sorunun hükümetin sürekli müdahalesine tabi olan yozlaşmış yargı sistemine bağlı olduğunu vurguladı. Türkiye'nin Birliğe aday ülke olması nedeniyle, AB'nin, Türkiye'ye diplomatik yollarla baskı uygulayabileceğini ve bunun için somut dava örneklerine ihtiyacı olduğunu belirtti. Savunmasız bir Savunma adlı raporun tanıtım etkinliğinden hemen önce AB, Sánchez Amor'un “muhtemelen AB-TR ilişkileri tarihindeki… en kritik rapor” olarak nitelendirdiği Türkiye'deki ilerleme (eksikliği) hakkındaki yıllık raporunu kabul etti. 

Ancak avukatlara yönelik artan baskı sadece Türkiye'ye özgü değil. Otoriter hükümetler, yargıyı felç ederken eleştirel avukatları susturur, çünkü hukukun üstünlüğünün bozulmasına özellikle muhalif avukatlar karşı çıkar. Bağımsız avukatlar adalet davasını destekler, insan haklarını ve temel özgürlükleri yüceltir ve gerektiğinde yargıya hesap sorar. 

Geçmişleri ve sebepleri ne olursa olsun hükümet muhaliflerinin, herkesin haklarını koruması ve geliştirmesi gereken devlet tarafından tehdit edildiği, saldırıya uğradığı ve zulme uğradığı Türkiye gibi ülkelerde, avukatların hak ihlaline uğrayanları mahkemede savunması elzemdir.  Adil yargılanma hakkının temel ilkelerinden biri olan savunma hakkının gerçekleşmesini sağlayan avukatlardır. Ancak hak ihlali mağdurları, kimsenin kendilerini objektif olarak savunacağına inanmazlarsa, insanlar bireysel veya toplu olarak mahkemede adalet aramayacaktır. 

Yerel sivil toplum Türkiye'de avukatların haklarını geliştirmek ve korumak için birlikte çalışırken, uluslararası toplum Türkiye'deki avukatları nasıl destekleyebilir? Sivil toplum ve diğer ülkelerin manevi ve pratik destek sağlamaya devam etmesi ve Türk hükümetine eylemlerinin izlendiğinin sürekli olarak hatırlatması gerekmektedir. Lawyers for Lawyers direktörü Sophie de Graaf’a göre, Türkiye'de hukuk mesleğindeki bozulmaya rağmen, avukatlara karşı açılan davaları izlemeye, uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla ilişki kurmaya ve kamusal alanda çabalarını tanıyarak bireysel avukatlar ile barolarla dayanışma göstermeye devam etmek yaşamsal öneme sahiptir.